ANKARA VE ATATÜRK

 

 











Atatürk ölünce, O’na ululuğuna yakışır
bir anıtmezar yaptırılması düşüncesi,
bütün ulusumuzun ortak bir isteği olarak
ortaya çıktı. Atatürk, ölmeden önce,
kendisi için bir mezar yaptırmamıştır.
Halbuki, bu gelenek bizde çok yaygındı.

Atatürk isteseydi, kendisi için büyük,
gösterişli bir anıtmezar yaptırabilirdi.
Bunun için yeterli geliri vardı. Fakat o,
ölmeden önce bütün malını, mülkünü,
parasını ulusuna bağışladı. Atatürk bir
başkanın, bir devlet adamının
zorlamalarla büyük olamayacağına, saygı
göremeyeceğine inanıyordu. Ona göre bir
lider, yurduna ve ulusuna büyük hizmetler
etmiş ise, ulusu onu unutmazdı. Atatürk
yurdunu düşmanlardan kurtarmış, ulusunu
çağdaş uluslar arasında hatırı sayılır bir
seviyeye çıkaran bir çok inkılaplar yapmıştır.
Türk ulusu dünyanın en vefalı ulusu idi.
O, büyük kurtarıcısını unutmayacaktı.
Ata, kendisine mazar yaptırmadığı gibi,
gömüleceği yer içinde vasiyette
bulunmamıştı.

1923 yılında, bir akşam yemeğinde,
esmi Mısırlıların mumya yapmaları
konuşulurken söz, Atatürk’ün mumlayanması
ihtimaline gelmişti. Atatürk:

“Elbet birgün öleceğim, beni Çankayaya
gömer, hatıramı yaşatırsınız.” Demiş,
biraz sonra da:

“Beni milletim nereye isterse oraya gömsün.
Fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer,
Çankaya olacaktır.” Diye eklemişti.

Gene bir akşam, sofrada, Ata’nın ölümlü
oluşu söz konusu olmuş, gömüleceği
yer üzerinde durulmuştu. Atatürk’ün
arkadaşlarından biri, Ulus Meydanı’ndan
İstasyon’a giden yol üzerinde, dört yolun
kavşağındaki yuvarlak yerin mezar için çok
uygun olduğunu ileri sürmüştü. Ata:

“İyi ve kalabalık bir yer. Fakat ben böyle
bir yeri milletime vasiyet edemem” demişti.

O akşam sofrada bulunanlardan Recep
Peker, Atatürk’ün yurdumuzun sınır
boylarından getirilecek topraklar içine
yatırılmasını ileri sürmüştü. Atatürk,
Recep Peker’in bu düşüncesinden çok
duygulanmış ve Bayan Âfet’e:

“Bunu Unutma!…” demişti.
Bu hatıralardan anlaşılıyor ki, Atatürk
gömüleceği yer konusunda kesin bir
düşünce ileri sürmemiş, bir vasiyet
yapmamıştı. Atatürk’e yakınlıkları bilinen
yazarlar da bu konuda bir şey yazmamış,
söylememişlerdi. Atatürk, Çankaya’yı çok
severdi. Konuşmaları sırasında hatıralarının
Çankaya’da yaşayacağını söylemişti. Üstelik
yıllarca Atatürk’le birlikte bulunan Sayın
Prof. Âfet İnan, Atatürk’ün “Beni milletim
nereye isterse oraya gömsün…” dediğini
açıklamakta idi. Büyük önderin gömüleceği
yeri milleti seçmeliydi.

ÖZEL BİR KOMİSYON

Atatürk’e yüce kişiliği ile oranlı bir anıtmezar
yaptırılması düşüncesi, ulusun ortaklaşa bir
isteği olarak ortaya çıktığı sırada hükumet
bu konuda özel bir komisyon kurdu.
 
 

















ATATÜRK’ÜN YATTIĞI YER TÜRK ULUSU’NUN KALBİDİR


Atatürk için büyük bir anıtmezar yaptırılmasına karar
verildikten sonra ilk iş, bu anıtın yerinin seçilmesi idi.
Bunun için komisyon, yerli ve yabancı ünlü kişilerin,
özel ve tüzel kurumların düşncelerini sordu. Bu arada,
o sıralarda yurdumuzda çalışan ve Ankara’nın ilk bayındırlık
projesini yapan ünlü şehircilik uzmanı Prof. Jansen’e,
yeni Büyük Millet Meclisi’nin mimarı Prof. Holzmeister’e,
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mimarı Prof. Taut’a ve
Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Belling’e de baş vuruldu.

Atatürt Anıtkabir’I için şu yerler ileri sürülüyordu:

Çankaya
Etnografya Müzesi
Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki tepe (Kabatepe)
Ankara kalesi
Bakanlıklar (Milli Eğitim Bakanlığı için ayrılan arsa)
Eski Ziraat Mektebi
Gençlik Parkı
Altındağ (Hıdırlıktepe)
Gazi Orman Çiftliği

Atatürk’ün yatırılacağı yerin seçilmesi basında, aydınlar
ve hatta halk arasında derin ilgi uyandırmıştı. Büyük
kurtarıcı için en uygun yerin seçilmesi ve O’nun büyüklüğü
ile oranlı bir anıtın ortaya konulması isteniyordu.

GAZİ ORMAN ÇİFTLİĞİ

Anıtkabir için Gazi Orman Çiftliği’ni ileri sürenler,
en çok bu yerin yeşilliğini, gezi yeri oluşunu ve Atatürk’ün,
kendisi tarafından kurulan bölgeye gömülürse, yaşadığı zamana
ait anılarının içinde mutlu olacağını savunuyorlardı.

Buna krşı olanların düşünceleri şöyleydi:

Gazi Orman Çiftliği, gazinoları, bahçeleri ve türlü eğlence yerleri
ile, Ankara halkının belli başlı bir gezi yeri olmuştu. Atatürk’ü
buraya gömmek, burada kaynayan neşeli hayatı söndürebilirdi.
Gerçekten bir hayat kaynağı olan ve ölmüş sanılan bir ulusu
canlandıran Atatürk’ün ölüsü, daha sessiz bir yere yatırılmalıydı.
Çünkü Ata, Orman Çiftliği’ni bir mezarlık değil, bir dinlenme
ve eğlence yeri olarak yaptırmıştı.

ALTINDAĞ

Altındağ gerçekten bu bölgenin en yüksek tepesidir. Tepe,
şehrin her yerinden ve çok uzaklardan görünmesi bakımından
bir anıt yapmaya elverişlidir. Fakat Altındağ, çok dik bir tepedir.
Bu dik yamaçlara halkın çıkması zordur. Bundan başka Atatürk
gibi bir büyük devlet adamının şehrin ortasındaki bir tepeye
gömülmesi, gelenek dışıdır. Bu mahsurlardan ötürü, Altındağ
teklifi fazla itibar görmemiştir.

ZİRAAT MEKTEBİ

Buraya yapılacak anıt­, ne kadar büyük olursa olsun,
tepeler arasında istenilen gösteriş, ululuk sağlanamayacaktı.
Bundan başka, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi bir başlangıç sayılsa
bile, ölümü, bir “son” değildi. Çünkü Atatürk, yeni Türkiye’yi ölmez
değerler, düşünceler üzerine kurmuştu. Ölen, Atatürk’ün sadece
“fani vücudu” idi. O’nun ortaya koyduğu ilkeler, ölümsüzdü.

Bundan başka, Ziraat Mektebi’nin bulunduğu yer, şehre uzaktı.
Bundan ötürü, Anıtkabir’in burada yapılması uygun görülmedi.

KABATEPE

Anıtkabir için, yeni Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki Kabatepe
de teklif edilmişti. Burayı ileri sürenlerin başında Büyük Millet
Meclisi’ni yapan ünlü mimar Prof. Holzmeister vardı. Bu
ünlü mimar, Atatürk’ün sağlığında Çankaya Köşkü’nü yapan
sanatçılardan biriydi. Fakat Kabatepe, komisyonda tutulmadı.

BAKANLIKLAR

O zamanlar, şimdiki Milli Eğitim Bakanlığı’nın bulunduğu arsa
boştu. Komisyon’a, Anıtkabir’in bu arsaya kurulması da teklif
edildi. Fakat bu yer, şehrin ortasında ve günlük hayatın en
işlek bir alanı olduğu için uygun görülmedi.

ANKARA KALESİ

Ankara Kalesi, bu bölgenin yüksek yerlerinden biridir.
Burada yapılacak anıt, çok uzaklardan görülebilir. Kale,
başkentin sembolüdür. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Kalesi,
halk türkülerine bile girmiştir. Bundan başka, kale, şehrin
tarih bakımından ünlü bir anıtıdır. Atatürk’ü bu tarih hazinesine
yatırmak, O’nun yüce kişiliğine çok uygun düşer.

Türk Ulusunun kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
olan Atatürk, yeni bir çağ açmış olan bir başkandır. O, Türk Ulusunun
geçmişinden çok geleceğini temsil eder. O’nun koyduğu ilkeler,
gelecekte daha mutlu olmamız için yapacağımız işlerde bize ışık tutar.
Bundan ötürü Atatürk’ü görevini tamamlamış tarihî, eski bir anıtın
içine gömmek doğru değildir. O, tek başına bir değerdir. Başka bir
tarihî desteğe ihtiyacı yoktur.

Anıtkabir Komisyonu, birçok bilim adamlarının ileri sürdükleri bu
düşünceleri uygun buldu. Bundan ötürü Anıtkabir’in Ankara Kalesi’nde
yapılmasından vazgeçildi.

ÇANKAYA

Atatürk, uzun yıllar Çankaya’da oturmuştur. Çankaya, o’nun
anıları ile doludur. Ata, Çankaya’yı çok severdi. O, “Benim
hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya’dır.” Demiştir. Bu sözler
bir vasiyet sayılmalıdır. Türk Ulusunun Kurtuluş Savaşı ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve daha sonraki intılaplarımızın plan ve
programları burada hazırlanmıştır. Anıtkabir Çankaya’da yapılmalı;
Ata’nın anıları canlı tutulmalıdır.

Bu teklifi, birçok fikir adamları ve bu arada birçok yazarlar
destekliyorlardı. Anıtkabir’in Çankaya’da yapılmasına karar
verilmek üzereydi.

BÜYÜK KOMİSYON

Anıtkabir’in kurulacağı yerin kesin olarak tespiti için
Büyük Millet Meclisi’nde 17 kişilik bir üst komisyon kuruldu.
Başbakanlıktaki komisyona, bu konuda gelen teklifler,
dosyalar hâlinde düzenlenmiş, Büyük Millet Meclisi’ne
gönderilmişti. Komisyon üyeleri, dosyaları incelemişlerdi.
Anıtkabir’in ya Çankaya’da ya da Etnografya Müzesi’nin
bulunduğu yerde kurulmasına karar verilmek üzereydi.
Toplantıda Komisyon Başkanı “Teklif edilen yerleri incelediniz.
Üye arkadaşlar başka yerler de arayabilirler” dedi.

Anıtkabir Komisyonu üyelerinden Mithat Aydın, ileri sürülen
yerlerin hiçbirini uygun bulmuyordu. Ertesi gün Ankara’nın
birçok yerlerini bu amaçla gezdi, inceledi.

RASATTEPE'NİN BULUNUŞU

 

 















Aydın Milletvekili olan Yüksek Mühendis
Mithat Aydın, otomobili ile çıkamadığı
yerlere yayan tırmanıyordu. Etlik’I, Keçiören’I,
Cebeci’yi Altındağ’I gezdi. En son, o zamanlar
üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe’ye
çıktı. Bu tepe, şehrin ortasındaydı. Çevresi
boştu. Burada yapılacak Anıtkabir, çok
uzaklardan görülebilirdi.

Mithat Aydın, Komisyonun son toplantısında,
Anıtkabir yeri olarak Rasattepe’yi ileri sürdü.
Tepenin özelliklerini anlattı. Fakat daha
önce Çankaya üzerinde düşünce
birliğine varmış olan üyeler, kararlarından
dönmüyorlardı.

Aynı gün yapılan ikinci toplantıda,
birçok üyeler söz aldılar. En son Süreyya
Özgeevren söz aldı. Rasattepe’nin Anıtkabir
için çok elverişli özelliklerini anlattı ve
sözlerini şöyle bağladı:

“Rasattepe’nin bunlardan başka bir
özelliği daha vardır ki, hayali genişçe
olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir
sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki
Ankara’nın genel görünüşüne göre, bir ucu
Dikmen’de, öteki ucu Etlik’te olan bir hilal
(yarımay)’in tam ortasında, bir yıldız gibidir.
Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir’in
burada yapılması kabul edilirse, şöyle
bir durum ortaya çıkacaktır: Türkiye’nin
başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış
Atatürk’ü kucaklamış olacaktır. Atatürk’ü
böylece bayrağımızdaki yarımayın (hilal)
yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk
, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş
olacaktır! Ben bu açıklamayı, birçok aydın
kişilere ve bu arada Hüseyin Cahit
Yalçın’a da yaptım. Bu büyük fikir
adamı “Atatürk’ün yatacağı yerin böyle
açıklanmasında, gelecek nesilleri teşvik
etmek bakımından büyük faydalar vardır.”
Buyurmuştur. Atatürk Anıtkabir’I için
Rasattepe’ye oy verecek olanlar, Atatürk’e
olan minnet borçlarını ödeme yolunu tutmuş
olurlar!.”

Süreyya Özgeevren’den sonra İçel Milletvekili
Emin İnankur söz aldı ve bir anısını anlattı. Emin
İnankur, eski bir öğretmendi. Atatürk, onu
çok severdi. Ata çok defa onu yanına alır,
şehri birlikte gezerlerdi. Gene bir gezide
yolları Rasattepe’ye düşmüştü. Atatürk,
şehrin buradan seyrettikten sonra Emin
İnankur’a dönmüş ve:

–Bu tepe ne güzel bir anıt yeri!…demişti.

Emin İnankur’un ve Süreyya Özgeevren’in
bu açıklamalarından sonra, Rasattepe’yi
beğenenler çoğunluğu sağladılar.
Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılması,
büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Karar,
hükümete bildirildi. Rasattepe 15.6.1939’da
bedeli ödenerek kamulaştırıldı.


Anıtkabir Rehberi

 

Anıtkabir, Ankara’nın hemen hemen ortasındadır. Kızılay’dan
veya Ulus Meydanı’ndan Anıtkabir’e gitmek isyeten bir kişi,
adı geçen yerlerden bir dolmuşa veya belediye otobüslerinden
birine binmeli ve Tandoğan Meydanı’nda inmelidir. Tandoğan
Meydanı’ndan Anıtkabir’e az yokuşlu bir asfalt uzanır. Asfalt yolun
hemen yokuşa yöneldiği yerde, Anıtkabir’in parkı başlar.

BARIŞ PARKI

Anıtkabir’in kurulduğu tepedeki ağaçlık, uluslararası nitelikte
bir “Barış Parkı”dır. Anıtkabir yapılırken, toprak kaymasını
önlemek amacı ile tepenin ağaçlandırılması teknik bir
tedbir olarak uzmanlarca öğütlenmişti. Anıtkabir yapımı ile
görevli komisyon, uzmanların öğütlerine uyarak burada bir
park yapılmasına karar verdi. Bu düşünce, daha sonra
geliştirildi ve Anıtkabir çevresinin “Barış Parkı” olarak
değerlendirilmesi sağlandı. Barış Parkı, dünyadaki
bütün devletlerden, isteyenlerin, gönderecekleri ağaçlardan
meydana gelecekti. Bu istek, bütün dünyada büyük
memnunlukla karşılandı. Dünyanın birçok devletleri, Orta
Anadolu iklimine uyabilecek fidanlar ve tohumlar gönderdiler.
Böylece Atatürk, sağlamak için bütün ömrünce çalıştığı
“Barış”I temsil eden bir parkın ortasında yatırılmış oldu.

Atatürk, Ankaranın ağaçlandırılmasına da büyük önem
veriyordu.
Başkent’in ilk bayındırlık projesini yapmış olan ünlü
şehircilik uzmanı Prof. Jansen’den, şehrin yeşillendirilmesine
özellikle önem vermesini istemişti. Atatürk, şehrin caddelerinin,
sokaklarının ve parklarının ağaçlar ve çiçeklerle süslenmesini,
yurdumuzda giriştiği medeniyet mücadelesinin bütünleyici bir
bölümü olarak görüyordu.


 

 












ANITTEPE'DEN ÇEVREYE BAKIŞ

 

Anıtkabir’e giden asfalt yol, merdivenin önünde genişçe
bir düzlüğe ulaşır. Burada otomobillerin konulması için genişçe
bir alan vardır. Anıtkabir’e gelen ziyaretçi, bu düzlükten
ve asıl yapının kurulduğu platformdan, Ankara’nın dört
yönünü seyredebilir ve böylece tarihin yadigarı olan eski
Ankara’yı ve yeni Türkiye’nin her alandaki ileri atılışlarının
sembolü olan yeni başkenti karşılaştırmak imkânına kavuşur.

Eski Ankara, tepedeki kalesi, tepenin yamaçlarındaki eski
evleri, hanları ve camileri ile, binlerce yıllık tarihin anılarını
dile getirir. Eski Ankara’nın dört yanında gelişmiş olan modern
şehir, Türk ulusunun çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak
için yapmakta olduğu büyük mücadelenin başarılı bir örneği
ve bozkır ortasında insan iradesinin yarattığı değerli bir eser
olarak seyredenlerde unutulmaz izlenimler bırakır.

 

KULELER

Anıtkabir’in giriş yerindeki alandan, asıl yapının bulunduğu
platforma, yatık bir merdivenle çıkılır. Birbirine bağlı ve hepsi bir
bütün meydana getiren Anıtkabir’in ilk bölümü burada başlar.
Merdivenin ağzında, sağda ve solda iki kule vardır. Bu kuleler
, plan ve yapı bakımından birbirinin benzeridir. Kareye yakın bir
dikdörtgen plan üzerine kurulmuş olan kulenin üzerleri piramit
biçiminde, oldukça dik çatılarla örtülüdür. Çatıların tepelerinde,
eski Türk çadırlarındaki gibi birer tunç mızrak ucu vardır.
Kulelerin iç ve dış yüzleri taş (traverten) ile kaplıdır. Pencereleri
ve kapıları geniş olduğu için, kulelerin içleri çok aydınlıktır.
Tavanları, eski Türk kilimlerinden alınmış geometrik motiflerle
süslüdür. Bu Türk süsleme motifleri, kulelerin tavanlarına
fresk olarak uygulanmıştır. Kuleler içten ve dıştan çok sadedir.
Kapıların üzerlerinde, eski Türk geometrik süsleri ile bezenmiş
renkli mozaikler vardır. Dışta duvarların çatı ile birleştikleri
yerlerde, kuleleri dört yandan saran Türk oyma işlerinden
meydana getirilmiş, sade fakat çok çekici bordürler
görülür. Anıtkabir’de böyle 10 kule vardır. Daha önce
de söz konusu ettiğimiz gibi, Anıtkabir’deki kuleler,
ulusumuzun ve devletimizin var oluşunda büyük
tesirleri olan yüce kavramları temsil eder. Bu kavramlar,
Atatürk’ün yüce kişiliği ile sıkı sıkıya bağlıdır. (Anıtkabir’in,
Atatürk’ün adı altında Türk Ulusu’nu temsil ettiğini hatırlayınız!…)

Anıtkabir’in giriş bölümü, seri halindeki yapı bütününün
başlangıcıdır. Anıtın mimarları, oldukça yumuşak ve basık
olan Rasattepe’nin üzerinde yükselen yapıya ilk bölümde
güçlü bir görünüş kazandırmak için, girişin iki yanına
iki kule oturtmuşlardır. Kulelerin gövdeleri geniş
pencereli olmasına rağmen, sert ve kesmin siluetlidir.
Oldukça basık olan çatıların tepelerindeki sivri başlıklar,
bakışları yukarıya doğru çeker. Kulelerin alt katları masif
ve piramid biçimdedir. İki kule arasında bir berdiven vardır.

İSTİKLAL KULESİ

Girişte, sağdaki kule, İstiklal Kulesidir. Atatürk, istiklalden
yoksun bir ulusun yaşamasından, ölmesini üstün tutardı.
O, daha çok genç bir subay iken Türk İstiklalinin korunması
için yapılan savaşlara katıldı. Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nda
Çanakkale’de kazandığı zaferlerle büyük ün kazandı. Fakat o,
dünya tarihinin en büyük komutanları düzeyine, Türk Kurtuluş
Savaşı’nı yaparak ulaştı. Kurtuluş Savaşımız baştan başa
destanlarla dolu bir ulusal istiklal savaşıdır.

Bu kulede Türk Ulusu’nun (İstiklal)e bağlılığı dile getirilmiştir.

İstiklal Kulesi’nin içinde, kapınınsolundaki duvarda, elinde
yalın kılıç tutan bir genç ve bir kartaldan meydana getirilmiş
bir kabartma kompozisyonu vardır. Kılıç tutan genç, hürriyeti
savunan Türk Ulusu’nu temsil eder. Türk Devletlerinde birçok
kez (Devlet arması) olarak değerlendirilmiş olan kartal, gücün,
kudretin sembolüdür. Son yıllarda Orta Asya’da Noinula’da
yapılan kazılarda, atalarımızın çok sevdikleri kartal resimli
sanat eserleri bulunmuştur. Hun İmparatoru Atilla’nın
bayrağında da bir kartal resmi vardı. Anadolu Selçuklu
Devleti{nin arması da çift başlı bir kartaldı. Yeni Türk
Devleti’ni, ulusal tarihimizin yüce değerleri üzerine
oturtmuş olan Ata’nın Anıtkabirinde de bu motifin
uygulanması çok anlamlıdır. Bu kabartma kompozisyonu
sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir. İstiklal Kulesi içinde
Atatürk’ün bu konudaki özlü sözlerinden bir kaçı yazılıdır.

HÜRRİYET KULESİ

Merdivenden çıkınca sağda ve solda iki kule görülür.
Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi Anıtkabir’de
böyle 10 kule vardır. Bu kuleler Atatürk’ün ulu kişiliğini
meydana getiren yücü kavramları temsil eder.

Merdivenin solundaki Hürriyet Kulesi’dir. Atatürk, daha
Harbokulunda bir öğrenci iken, Osmanlı İmparatorluğu’nun
çöküş sebepleri üzerinde düşünmeğe başlamış ve
ulusumuzun bu batıştan, ancak hürriyet içinde çalışıp
yükselerek kurtulabileceği kanısına ulaşmıştı. O zamanlar
Osmanlı ülkesi, koyu bir istibdat idaresi altında idi. Hürriyeti
savunan Türk aydınları ağır cezalara çarptırılıyorlardı.

Atatürk, bir kurmay yüzbaşı olarak ordumuzda ilk görev aldığı
Şam’da kendisi gibi ülkemizin kurtuluşunu isteyen aydın kişilerle
“Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” adında bir dernek kurdu. Bu
gizli derneğin amacı istibdat idaresini yıkmak. Türk Ulusu’nu
hürriyete kavuşturmaktı. Atatürk bütün ömrünce hürriyeti’nin
(özgürlüğün) savunucusu oldu. Çünkü O, çok kez söylediği
gibi “Bir ulusu yaşatacak olan sanatın da, bilimin de ancak
her bakımdan özgür kişilerden meydana gelen toplumlarda
parlayacabileceği”ne inanıyordu.

Kulenin içinde sağdaki duvarın yüzünde bir kabartma
kompozisyonu vardır. Bu kabartma da bir at elinde
kâğıt tutan bir melek görülür. At, İstiklalimiz için
yaptığımız savaşların hızını, elinde kâğıt tutan melek
bağımsızlığın kutsal yönünü temsil etmektedir.
Bu kabartma sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir.
Hürriyet Kulesi’nde Atatürk’ün bağımsızlık kavramındaki
özlü sözlerinden birkaçı yazılıdır.

TÜRK ERKEKLERİ

Hürriyet Kulesi’nin önünde bir heykel grubu vardır.
Üç erkekten meydana gelen bu grupta, Türk erkeklerinin
“Atatürk’ün ölümünden duydukları derin acı” dile getirilmiştir
. Yüksekçe bir altlık üzerinde ayakta duran heykellerden
sağdaki rütbesiz asker, bütün ordumuzu temsil etmektedir.
Rütbesiz asker, başında miğferi, sırtındaki kalın kaputu ile
dimdik durmaktadır. Ciddi, sakin ve gururludur.

Askerin sağında biraz geride Türk halkını temsil eden
bir köylü heykeli vardır. Köylünün başında çok eski, atalarımızın
giydikleri bir yün başlık, omuzunda bir keçe yamçı, sol elinde
uzun bir sopa görülmektedir.

Köylünün sağındaki heykel Türk aydınlarını temsil
etmektedir. Türk aydınlarının, bir genç olarak
ifadelendirilmesinde, Atatürk’ün “Cumhuriyeti Türk
gençliğine emanet etmesi” gözönünde bulundurulmuştur.
Genç, sol elinde bir kitap tutmaktadır ve sağ ayağını biraz
ileriye atmıştır. Rütbesiz askerin, köylünün ve aydın
gencin yüzleri, derin acı ile birlikte, Türk Ulusunun
kendisine özgü ağırbaşlılığı ve yüksek gücü, çok etkili
olarak dile getirilmiştir. Bu heykel grubu sanatçı Hüseyin
Özkan’ın eseridir.



 

 
 






















TÜRK KADINLARI


İstiklal Kulesi’nin önünde, üç kadın heykelinden
meydana getirilmiş bir grup vardır. Bu üçlü kadın
grubu “Atatürk’ün ölümü karşısında Türk kadınlarının
duydukları derin acıyı” temsil etmektedir. Daha önce
gördüğümüz erkek grubu gibi düzenlenmiş kadınlar
grubu da, sanatçı Hüseyin Özkan’ın eseridir.

Ulusal giysiler içindeki Türk kadınlarından ikisi yere kadar
uzanan kalın bir çelenk tutmaktadırlar. Başak demetlerinden
meydana gelen çelenk, Atatürk’ün kurtardığı bereketli
yurdumuzu temsil etmektedir. Ortadaki kadın, ağlamakta
ve yüzünü bir eli ile kapatmaktadır. Sağdaki kadının elinde
Tanrı’nın rahmetinin toplandığı bir kap vardır. Atalarımız,
eski zamanlarda, gök Tanrısı’na ve onun Türk Yurduna
bereket yağdırdığına inanıyorlardı. Bu inanç türlü biçimlerde
zamanımıza kadar gelmiştir. Nisan yağmurları, yurdumuzun
bir çok yerlerinde şimdi bile kutsal sayılır.

Atatürk, Türk kadınlarının yüce değerlerine inanır ve
Türk kadınlarını “uygar dünyada kendilerine yaraşan
en şerefli düzeylere ulaştırmak için” çalışırdı. Bu heykel
grubunda, tarih boyunca bir çok kahramanlar yetiştirmiş
olan Türk kadını, derin acısı içinde bile, gururlu, ağırbaşlı,
azimli ve enerji dolu, karakterli bir ifade ile dile getirilmiştir.

ALLE

Anıtkabir’de, girişten, ortadaki tören meydanına kadar
uzanan bir alle vardır. Tarih boyunca, dünyanın bir çok
yerlerinde tapınaklara ve mozolelere “Anıtmezarlara”
böyle uzun yollar (alle) yapılmıştır. Bu uzun yolların iki
yanına, türlü konularda heykeller yerleştirilir. Eski Mısır’
da Karnak Tapınağı’nın allesinin iki yanında, insan boyundan
yüksek kaideler üzerine, eski Mısırlılar’ın kutsal saydıkları
koç heykelleri konulmuştur. Alleler, tapınağa ve mozoleye
gidenleri, duygun ve düşünce bakımından ziyaret edecekleri
ulu kişinin huzuruna hazırlamak için yapılır.

Anıtkabir Allesi, bu bakımlardan çok anlamlıdır. Ziyaretçi
260 metre uzunluğunda Alle’nin başında kuleleri, heykel
gruplarını seyrederek Atatürk’ü ziyarete hazırlanır. Uzun
Alle’nin iki yanındaki ardıç ağaçları, ziyaretçiyi, günlük
hayatın kaynadığı dış dünyadan ayırır. Yolun kenarlarındaki
arslan heykelleri, Atatürk’e saygı düşüncesini destekler.
Alle’nin ilerisinde Türk Bayrağı’nın, daha ileride Çankaya’nın
görünmesi, ziyaretçiyi Atatürk’ün havasına daha çok çeker.

MÜDAFAİ HUKUK KULESİ

Biz, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş, düşmanlarımızla

Mondros Mütarekesi’ni yapmıştık. Bu mütarekeye göre,
biz ordularımızı dağıtacak, silahlarımızı galiplere teslim
edecektik. İtilâf Devletleri bugünkü sınırlarımız içindeki
topraklarımıza dokunmayacaklardı. Fakat galip devletler
(İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar) verdikleri sözleri tutmadılar
. Biz, askerlerimizi terhis ettikten sonra, yurdumuzun birçok
yerlerini işgal etmeğe başladılar. Bu yetmiyormuş gibi Doğu
Anadolu’da bir Ermeni Devleti, Kuzey Anadolu’da Bir Pontus
Devleti kurmak için ermenileri ve Rumları kışkırttılar. Onları
silahlandırdılar. Rum ve Ermeni çeteleri, Türk köy ve
kasabalarını basıyor birçok kadın, çocuk ve ihtiyarları
öldürüyorlardır. İtilâf Devletleri, İstanbul’u da işgal ettiler.
Osmanlı Devleti batıyordu.

Bu durum karşısında yurdumuzun birçok yerlerinde halk
kendi bölgelerini savunmak amacıyla Müdafaai Hukuk
(Hakları Savunma) dernekleri kurdu. Mustafa Kemal Paşa
Anadolu’ya geçtikten sonra bu dernekleri geliştirdi.
Ulusumuz, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni yapan Müdafaai
Hukuk derneklerinin başına geçen Mustafa Kemal Paşa’nın
başkanlığında ayaklandı. Böylece Kurtuluş Savaşı galiplerini
ve onların yardımları ile yurdumuzu işgale gelen Yunanlıları
yurdumuzdan kovduk.

Alle’nin sonundaki, soldaki Kule Müdafaai Hukuk Kulesi’dir.
Bu kulenin duvarının dış yüzünde bir kabartma vardır.
Bu kabartma Kurtuluş Savaşımızda ulusal birliğimizin
temeli olan bu Müdafaa-I Hukuku dile getirmektedir.
Çıplak adam kurtuluş amacında birleşmiş olan ulusumuzu-
ulu ağaç yurdumuzu temsil etmektedir. Bir eli ile kılıç tutan
genç öteki elini ileriye uzatmış sınırlarımızı geçen düşmanlarımıza:

—Dur! Diyor.

Türk Ulusu’nun bu emri dinlemeyenlere verdiği ceza çok
acı olmuştu. Müdafaai Hukuk Kulesi’nin kabartması, sanatçı
Nusret Suman’ın eseridir. Bu kulenin içinde Atatürk’ün
Kurtuluş Savaşı konusundaki bir kaç özlü sözü yazılıdır.

MEHMETÇİK KULESİ

Alle’nin sonunda, sağda, Mehmetçik Kulesi vardır.
Bilindiği gibi Mehmetçik, Türk erlerinin ortak adıdır.
Türk ulusu’nun tarihinde olduğu gibi Atatürk’ün
hayatında Mehmetçik’in seçkin bir yeri vardır. Atatürk,
Mehmetçik’I savaş meydanlarında, kan ve ateş içinde
tanımıştı. O’nun gözünde Mehmetçik biraz da Türk
Halkı demekti. Atatürk’ün Mehmetçik’e sonsuz bir
güveni vardır. Ata, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarımızı,
bu güvenç ve inan içinde zafere ulaştırdı.

Atatürk, Mehmetçik ile savaşlardan sonra da derin ilgisini
kesmedi. O, Çankaya’da ve yurt gezilerinde, askeri manevralarda
Mehmetçiklerle konuşur, türlü konularda onlarla şakalaşırdı.
Atatürk’le Mehmetçik’in arasında geçmiş türlü olaylar, köylerde
, kabalarda şimdi bile, destan gibi, masal gibi anlatılır.

Bu kulenin dış yüzündeki sade kabartmada, cepheye gitmekte
olan Mehmetçik’in evinden ayrılışı dile getirilmiştir. Bu kabartma
sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir. Mehmetçik Kulesinin
içinde, Atatürk’ün Türk erleri ve Türk kadınları için söylediği
özlü sözleri vardır.

ZAFER KULESİ

Muhafız Bölüğünden sonra, köşedeki Zafer Kulesine ulaşılır.
Bilindiği gibi Türk Ulusu, tarih boyunca, Asya’da, Avrupa’da
ve Afrika’da birçok devletler kurmuştur. Bu devletlerin
kuruluşunda Ulusumuzun yüce uygarlık gücü ile savaş
gücü temel olmuştur. Türk Devletlerinin hemen hepsi
kazandığımız birkaç zafer ile başlamıştır. Bu devletler
daha sonra bulundukları bölgede güven ve huzurun
başlıca kaynağı, koruyucusu olarak ün kazanmışlardır.
Yeni Türk Devleti de, Atatürk’ün komutasında kazandığımız
zafer temelleri üzerine kurulmuştur. Bu bakımdan, Anıtkabir’de,
tarih boyunca kazandığımız zaferleri temsil eden bir
kulenin bulunması çok anlamlıdır.

Anıtkabir kulelerine kabartma hazırlamak için açılan yarışmada,
Türk zaferlerini temsil edecek değerde bir eser bulunamamıştır.
Bundan ötürü bu kulede hiçbir kabartma yoktur. Kulenin içine

Atatürk’ün tabutu Dolmabahçe’den Sarayburnu’na getiren
top arabası konulmuştur. Kulenin duvarlarının iç yüzüne,
kazandığımız bazı zaferlerin tarihleri ve Atatürk’ün bir kaç
özlü sözü yazılmıştır.

BARIŞ KULESİ

Sütunlu yolun sonundaki Barış Kulesi, temsil ettiği kavram
bakımından Anıtkabir’in çok ilginç bölümlerinden biridir.
Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi Atatürk, savaş
meydanlarında ün almış büyük bir komutandı. Fakat O,
büyük zaferler kazandıktan ve yeni Türk Devleti’ni kurduktan
sonra “Yurtta ve Dünyada Barış”I sağlamak için, insanüstü
çalışmaları ile hem kendi ulusunun hem de insanlığın minnet ve
saygılarını kazandı. Atatürk’ün çağdaşı olan birçok yabancı
devlet başkanları, gerçekte asker olmadıkları halde süslü
mareşal üniformaları ile gezdikleri ve kendi uluslarını savaş
felaketlerine sürükledikleri halde O, bu çağdaş modaya hiç
değer vermedi. Savaş meydanlarında kazandığı mareşallik
üniformasını çıkardı. Geri kalmış ulusumuzu “çağdaş ulusların
uygarlık düzeyine ulaştırmak için” gece gündüz çalıştı. Kısa
bir zamanda bizi bütün dünya ulusları arasında seçkin bir düzeye getirdi.

Barış Kulesi’nde, Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış”
ilkesini dile getiren bir kabartma kompozisyonu vardır.
Sanatçı Nusret Suman’ın eseri olan bu kabartmada, barışın
sağlam güven kaynağı olan Türk Ordusu rütbesiz bir asker
olarak temsil edilmiştir. Aşağıda, iç ve dış güvenliği sağlamış
olan yurdumuzda, Türk halkı huzur içinde çalışmaktadır.
Barış Kulesi’nin duvarlarında, Atatürk’ün barış konusundaki
özlü sözlerinden bir kaçı yazılıdır. Kulenin içine, Ata’nın
bindiği otomobillerden ikisi konmuştur.

23 NİSAN KULESİ

Anıtkabir‘in Çankaya yönündeki merdivenin sağında 23
Nisan Kulesi vardır. 23 Nisan, bizim ulusal bayramlarımızdan
biridir. Çünkü 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet
Meclisi açılmıştır. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi biz,
Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiştik. Bu savaş sonunda galip
devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladılar. Öz yurdumuz
olan bugünkü sınırlarımız içindeki topraklarımızı da aralarında
paylaşmaya başladılar.

İstanbul’daki Padişah ve onun etrafındaki hükümet adamları
, galip devletlerin yurdumuzu işgallerine karşı koyamıyorlardı.
Bu sırada Anadolu’da Türk halkı yer yer kaynaşmağa başladı.
Padişah ve hükümet, işgalcilerin isteklerine uydular, Mebuslar
Meclisi’ni dağıttılar.

Bu sırada Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçti. Amacı,
Türk Ulusu’nun egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti
kurmak idi. Paşa, başımıza gelen felaketleri halkımıza açıkladı
. Mustafa Kemal Paşa da, Türk Halkı da, İstanbul’daki hükümetten

umutlarını kesmişlerdi. Türk yurdunu ancak Türk ulusu
kurtarabilirdi. Bunun için Erzurum ve Sivas Kongreleri
toplandı. Bu kongrelerde önemli kararlar alındı. Bunlardan

biri de Millet Meclisi’nin toplanması idi. Bunun için yeni bir
seçim yapıldı. Milletvekilleri İstanbul’da toplandılar. Fakat
işgalci devletler, birçok milletvekillerini yakaladılar; sürgüne
gönderdiler. O zamanlar Mustafa Kemal Paşa Ankara’da idi
. Olacakları daha önceden bildiği için yeni Meclis’in Ankara’da
toplanması için gereken hazırlıkları yapmıştı.

İstanbul’da Meclis dağılınca, Mustafa Kemal Paşa, ulusumuza
bir bildiri çıkardı. Olup bitenleri saydı, döktü. Ankara’da yeni
bir meclis açılacağını bildirdi ve hemen seçim yapılmasını istedi.
Seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri
Ankara’da toplandılar. Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçtiler.
Yeni bir hükümet kurdular. Bu hükümetin başkanı da Mustafa
Kemal Paşa idi. Böylece Türk ulusu Anadolu’da Atatürk’ün
dediği gibi “Ulusun egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti
” kuruldu. Atatürk’ün Büyük Millet Meclisi’ni kurması, Türk
Tarihi’nde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.

23 Nisan Kulesi’nin içinde Büyük Millet Meclisi’ni temsil eden
bir kabartma vardır. Sanatçı Hakkı Atamolu’nun eseri olan bu
kabartmada, elinde bir anahtar ile bir kâğıt tutan bir kadın
görülmektedir. Kulenin içine, Atatürk’ün bindiği bir otomobil
konulmuştur.

BAYRAK

Anıtkabir’in Çankaya yönündeki merdivenin ortasında,
yüksek bir direk üzerinde Türk Bayrağı dalgalanır. Bu
bayrak direğini, Amerika’da yerleşmiş ve bir bayrak direği
fabrikası kurmuş olan Nazmi Cemal adındaki bir Türk
göndermiştir
. Bu direk, tek parçadır ve çelikten yapılmıştır. Yüksekliği 110
Kadem (ayak)dir. Tepesindeki hilâl 22 ayar altın yapraklarla
kaplanmıştır
. Direğin tepesindeki bronz şapka döndüğü için, bayrak ipe
dolaşmaz
ve direğe sarılmaz. Bu bayrak direği Avrupa’daki tek parça
olarak yapılmış olan bu tür direklerin en yükseğidir.

Bayrak direğinin altındaki mermer kaplama üzerinde
, Türk Ulusunun yüce değerleri, Sembolik olarak
ifadelendirilmiştir. Sanatçı Kenan Yontuç’un eseri
olan bu kabartmada görülen kılıç, ulusumuzun saldırı
savaşı gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı
zaferi, zeytin dalı barışseverliğimizi, meşale uygarlığımızı
temsil eder. Şanlı bayrağımızın ulusumuzun bu yüce
değerleri üzerinde dalgalanması çok anlamlıdır.

MİLLİ MİSAK KULESİ

Çankaya yönündeki merdivenin solunda Milli Misak
Kulesi vardır. Millî Misak “ulusal ant” demektir.
Atatürk’ün başkanlığında yapılan Erzurum Kongresi’nde,
yurdumuzun istilacı düşmanlara karşı korunması için
önemli kararlar alınmıştı. Bu kararlar daha sonra yapılan
Sivas Kongresi’nde geliştirildi, genişletildi. Sivas
Kongresi’nde alınan kararların en önemlisi “Ulusal
sınırlarımız içine giren ve girecek olan işgalci düşmanları
topraklarımızdan atıncaya kadar vuruşacağımızı” ifade
eden karardı. Bu karara göre, ya ulusal sınırlarımız içindeki
topraklarımızı düşmanlardan temizleyecek ya da bu uğurda
tüm ölecektir.

Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nden sonra
Ankara’ya geldi. O, burada yeni seçilen ve İstanbul’a
gitmekte olan milletvekilleri ile buluştu. Onlara atıldığımız
ulusal kurtuluş savaşımızı, yapılan kongreleri, alınan
kararları anlattı. “Ulusal sınırlarımızı düşmandan
temizleyinceye kadar” savaşacağımızı bildiren kararın
ilkelerini yazdı ve buna ulusal ant anlamına gelen “Millî
Misak” adını verdi. Milletvekillerinden, Millî Misak’ın
İstanbul’da toplanan Millet Meclisi’nde kabul edilmesini
ve bütün dünyada ilan olunmasını istedi. Gerçekten de
son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde Millî Misak alkışlarla
kabul ve bütün dünyaya ilan edildi. Bu ulusal andı, daha
sonra Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi de kabul
etti. Kurtuluş Savaşı’nda biz, Millî Misak’I gerçekleştirinceye
kadar vuruştuk. Sonunda, bugünkü ulusal sınırlarımızı
süngümüzle çizdik.

Millî Misak Kulesi’nde, işte bu tarihi ant, bir kabartma ile
dile getirilmiştir. Nusret Suman’ın eseri olan bu sade
kabartma bir kılıç kabzası üzerinde, üst üste konmuş
dört eldeen ibarettir. El elüstüne koyarak ant içme,
bizim çok eski bir geleneğimizdir. Fakat Osmanlı
İmparatorluğu boyunca ant (yemin) kutsal kitabımız
olan Kur’an üzerine el bakarak yapılırdı. Atatürk
ilk kez Selanik’te Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin bir
şubesini kurarken, arkadaşları ile silah üzerine
el koyarak ant içtiler. Böylece, atalarımızın silah
üzerine ant içme geleneği tazelenmiş oldu. Bu kulede
Millî Misak’ın Atatürk’ün uyguladığı gibi silah üzerine
el koyma biçiminde temsil edilmesi çok anlamlıdır.

ATATÜRK MÜZESİ

Millî Misak Kulesi’nden sonra, Atatürk Müzesi’ne ulaşılır.
Anıtkabir yapısının proje yarışması şartlarını hazırlayan
(bilim-sanat) komisyonu “Anıt’ın” uygun bir yerinde
“müze bölümü” bulunmasını kararlaştırmıştı. İşte bu
büze, o kararın uygulanması ile ortaya çıkmıştır.

Müze, Atatürk’e ait, eşya, silah ve fotoğrafların teşhir
edildiği büyücek bir salon ile kitapların sergilendiği küçük
bir salondan ibarettir. Birinci bölüm çok zengindir.
Burada özellikle İş Bankası’nın kuruluşunun onuncu
yıldönümünde, altın, gümüş ve pırlantadan yapılmış
ve Ata’ya hediye edilmiş bir saat dikkati çeker. Altın
kabartma bir levha halindeki “yeni Türk alfabesi” ve
altından yapılmış pırlantalarla süslenmiş Nutuk,
ziyaretçilerin hayran kaldığı eserlerdir.

Atatürk’e yabancı devlet adamlarının hediye ettikleri
eşya ve silahlar da çok ilgi çekmektedir. Bunlar arasında,
İran Şahı Rıza Pehlevi’nin hediye ettiği altın, pırlanta süslü
kılıç göz alıcıdır. Bu arada, birçok kralların, prenslerin,
generallerin Ata’ya hediye ettikleri fotoğraflar da müzede
sergilenmiştir.

Fakat müzenin çok değerli eserleri, Atütürk’ün kullandığı
eşya, silah ve aletlerdir. Bunlar arasında Ata’nın giydiği
elbiseler, ayakkabılar, bastonlar, tuvalet takımları çok
değerli belgelerdir. Atatürk’ün hayatının türlü yönlerini
incelemek isteyenler için bu müze çok önemli bir kaynaktır.

KİTAPLIK

Müzeye bağlı küçük salonda, Atatürk’ün özel kitaplığından
getirilmiş, Türkçe ve yabancı dillerde 3119 kitapsergelenmiştir.
Sekiz camekâna yerleştirilmiş olan bu kitapların çoğu, yabancı
dillerdeki bu eserlerin konuların genel olarak, tarih ve
antropoloji dallarında olması dikkati çekmektedir.

Atatürk, ömrünün son yıllarında “Dünya tarihini ve bu
tarihin içinde Türk ulusu’nun yerini” okuyup incelemeğe
büyük önem veriyordu. O’nun bu değerli ve büyük ilgisi,
Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasını ve bu konularda
uluslararası tarih kongrelerinin toplanmasını sağlamıştır.
O zamana kadar Batılı bilginler Türk Tarihine önem
vermezler, bizi çok kez, “medeni kabiliyetten yoksun bir ırk”
olarak nitelerlerdi. Atatürk’ün mitmez tükenmez ilgisi ve
yol göstermesi sayesinde yapılan bilimsel inceleme ve
araştırmalar, Türk Ulusu’nun dünya uygarlığının
gelişmesinde büyük hizmetleri olduğu gerçeğinin
ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu kitaplıktaki eserler
, Atatürk’ün hangi konulara önem verip incelediklerinin
açıklanmasına imkân verdiği için, çok değerlidir.

İNKILAP KULESİ

Müze’den sonraki köşede İnkılap Kulesi vardır.
Atatürk, daha Harpokulu öğrencisi iken, Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküşü sebepleri arasında, bizim,
Ortaçağ geleneklerine saplanıp kalmamızın büyük
rol oynadığını kavramıştı. O “Türk Milleti’nin uygarlık
gücünün yüceliğine” inanıyordu. Türk Milletinin kendisini
geri bırakan kötü geleneklerden kurtulunca “Türk uygarlığının,
geleceğin ufkundan yeni bir güneş gibi doğacağını” söylüyordu.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’na bu inançla atıldı. Büyük Meydan
Savaşlarını, bu inançla kazandı. Yeni Türk Devleti’ni bu inanç
temeli üzerine kurdu. O yurdumuzu istilacı düşmanlardan
kurtardıktan ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra,
bizi çağdaş milletlerin uygarlık düzeyinden geri bırakan
engelleri yıktı. Bu devrimlerin ışığında biz bütün dünyada
hatırı sayılır bir devlet olduk.

İnkılap Kulesi’nin içinde, sanatçı Nusret Suman’ın eseri
olan ve Atatürk Devrimlerini temsil eden bir kabartma
vardır. Bu sade, fakat derin anlamlı kabartma meşale
tutan iki el vardır. Sönmekte olan bu meşale ile onu
tutan zayıf el, çöken Osmanlı imparatorluğu’nun son
yıllarını temsil eder. Onun yanında, yeni Türk devleti,
güçlü bir el ve ışıklar saçan bir meşale olarak temsil

edilmiştir. İnkılap Kulesi’nin içine Atatürk’ün özlü
sözlerinden birkaçı yazılmıştır.
Bugün 14 ziyaretçi (21 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol